19 Aralık 2020
2000’li yıllar kadın tarihi açısından yapılan çalışmaların bereketlendiği bir dönemdir. Kadınsız İnkılap (2003) ve Bir Adalet Feryadı; Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar 1862-1933 (2006) isimli kitaplar bu çalışmaların en çarpıcılarındandır kuşkusuz.
2000’li yılların başı ve ilk on yılında Türkiye feminizmi içinde dağılma ve bir araya gelme dinamiklerinin aynı anda görüldüğünü söyleyebiliriz. İdeolojik ve politik farklılıklar temelinde bir dağılma yaşanırken, benzer politik görüşleri savunan feminist kadınlar belirli bazı yapılar çerçevesinde bir araya gelerek örgütlenirler. 2006 yılında Amargi Dergi’nin çağrısıyla bir araya gelen kadınlar 2008’de Sosyalist Feminist Kolektif’in ve 2009’da Barış için Kadın Girişimi’nin kurulmasıyla daha fazla ortak zeminde politika yapacaklardır. Feminist hareketle sendikal hareketin buluşmasını sağlayan araçlardan biri ise Petrol-İş Sendikası tarafından 2003 Ocağı’nda iki aylık periyotlarla çıkarılmaya başlanan Petrol-İş Kadın Dergisi’dir. 2006 yılında kurulan KEİG [Kadın emeği ve İstihdamı Girişimi] ise kadınların istihdama katılım biçimleriyle ilgili söz üretir. 2010 yılında ise Göçmen Dayanışma Ağı kurulur.
2000’li yıllar yasal kazanımların yaşandığı bir dönemdir. Kadınların mücadelesi sonucunda Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu’ndaki değişimler “lobi” kavramını da proje feminizmi gibi feministlerin politik tartışmalarının odağına taşır. Bu dönem için feministlerin ve feminist olmayan grupların bir araya geldiği bir kadın hareketi söz konusudur. Bu hareketlere, platform ve koalisyon tipi örgütlenmeler de eklenebilir. Kadın emeği üzerinden kadın dayanışmasının yolunun açılması özellikle 2007’den itibaren “Novamed Grevi”nin etkisiyle yaşanır. Antalya Serbest Bölge’de 2006 yılında kadın ağırlıklı işyeri Novamed’te yapılan grev esnasında sendika-feminist hareket iş birliğine iyi bir örnek teşkil eden kadın dayanışması kampanyası, Petrol- İş Kadın Dergisi aracılığıyla kurulur. Novamed’de bağımsız kadın hareketinin tümünün, sendika üyesi kadınlarla dayanışması söz konusudur. Bu dayanışma bu feministlerin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Novamed deneyimi sendika bünyesinde kadın çalışmalarına itibar kazandırırken, feminist hareketin de toparlanmasının önünü açar.
2000’li yıllar erkek şiddeti nedeniyle en ciddi kayıpların verildiği dönemdir. Bu bağlamda, 2010 yılında İstanbul Feminist Kolektif [İFK]’in “Kadın cinayetlerine karşı isyandayız” kampanyasından ve de “haksız tahrik” yani erkeklik indiriminin görünür kılınmasıyla ilgili kampanyalarından söz etmek gerekir. Yine 2000’li yılların ikinci yarısında “Kadının beyanı esastır” ilkesinin yaygınlaşması, feministlerin en önemli kazanımlarından biri olurken; diğeri de 2012 yılında çıkan 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair kanundur. Ancak bu dönemde hükümetin aile yanlısı politikalarıyla bu yasanın kaldırılma girişimleri de başlar, Kadın Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürülür. Kürtaj yasağı gündeme gelir, boşanma zorlaştırılır, nafaka sınırlandırılması söz konusu olur, bakım emeği ve annelik dayatması tartışmaları ağırlık kazanır. Diyanet İşleri Başkanlığı, sosyal politikaların aracı haline getirilir, toplumsal cinsiyet eşitliği yerine toplumsal cinsiyet adaleti kavramı dolaşıma sokularak ideolojik bir mücadele başlatılır. Bu yıllarda, feminist hareketin icraatlerinden bahsederken, birkaç farklı grup tarafından yürütülen çeşitli kampanyalardan söz etmek gerekir. İlk olarak, Cinayetlere Karşı Acil Eylem Grubu tarafından 2014 yılında başlatılan, kadın cinayetlerindeki artışa ve önleyici politikaların yetersizliğine dikkat çekmeyi amaçlayan, kampanyalar önemlidir. Bu dönemde Sosyalist Feminist Kolektif “Erkeklerden alacaklıyız” ve “Aile dışında hayat var” kampanyalarını başlatır. 2015 ise “Kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor” kampanyası önemlidir. Amaçları, “Ölmemek için öldürmek”, “Sistematik şiddete karşı öldürmek,” ve Nevin Yıldırım, Yasemin Çakal, Çilem gibi kadınların mücadele biçimlerini görünür kılmaktır.
2000’lerle birlikte Türkiye feminist hareketi bir yandan kurumsallaşmaya ve kadınlara yönelik yasal düzenlemelerde etkin roller almaya devam ederken, diğer yandan farklı kimlik mücadelelerinin güçlenmesiyle birlikte sınırları da genişlemeye başlar ve farklı platformlarda karşılaşmalar ve ortak zeminler yaratma çabaları artar. Bu dönem, etnik aidiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, sınıf, din gibi toplumda hiyerarşik olarak kurulmuş olan farklılıkların feminizmin konusu olduğu ve dayanışma zeminlerinin artarak feminizmin çeşitlendiği; diğer yandan da “Feminizmin öznesi kimdir?” tartışmalarının sürdüğü bir dönem olmaya devam etmektedir.
2000’li yılların ikinci yarısında LGBTİ+ hareketinin güçlenmesi, gerekse feminist gruplar içinde queer oluşumların yükselmesi feminist politika içinde kendini daha da sorgulayan heteroseksizm, homofobi ve transfobi tartışmalarını da içeren bir dönüşüm yaratır. 2000’ler Kürt kadın hareketiyle ilişkiler açısından ise, Kürt kadınları hareket içinde özerkleşirken hem kitlesel olarak güçlenmeleri hem de Kürt hareketinin ideolojik yapısını dönüştürmede belirleyici olmaları ve kadınlarla ortak platformlarda bir araya gelme ısrarları feminist hareketle bağlarını da güçlendirir. Birbirlerini anlama ve birlikte politika yapma çabaları yeni ve daha yakın ilişkiler kurmalarına da yol açmaktadır.
Müslüman kadınlar ise 2007-2008 yıllarında “Birbirimize Sahip Çıkıyoruz” başlıklı elektronik posta grubu üzerinden ayda bir toplantılar yaparak feministlerle Müslüman kadınların nerelerde ortaklık kurabileceklerini tartışmaya başlar. Bu cenahta ortaya çıkan oluşumlar, 2013 yılında kurulan Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi (KŞKMİ), 2014 yılında yayına başlayan Reçel Blog ve 2018’de kurulan Havle Kadın Derneği’dir.
Ayrıca, son dönemde üniversitelerde hiç duymadığımız kadar cinsel taciz ve saldırı davasının kamuoyuna yansımasını, “saygın” erkek hocalar da dâhil olmak üzere taciz ve şiddet davalarının yaşandığını göz önüne aldığımızda üniversitede feminist olmanın ağırlığını tartışmaya açmaları açısından önemlidir.
Kısaca, yayın tarafına baktığımızda 2010’lu yıllarda feminizmle ilgili çeviri ve telif kitapların sayılarının arttığı, ayrıca iki feminist yayınevinin kurulduğu görülür: Ayizi Kitap (2010) ve Güldünya Yayınları (2014). Ayrıca, 5Harfliler, Reçel Blog, Çatlak Zemin, Erktolia, Yalnız Yürümeyeceksin, Dijital Topuklar gibi kimi zaman farklı feminizmleri ya da feminist gündemleri yansıtan web siteleri ve bloglar; Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar ve Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin uluslararası dergisi olan fe dergi gibi akademik feminist yayıncılık alanında yer alan ve çevrimiçi yayınlanan dergiler; Kadın Kültür ve İletişim Vakfı tarafından Pazartesi, Feminist ve Kaktüs dergilerinin geçmiş sayılarına ulaşılabilmesi amacıyla kurulan web sitesi, Kadın Eserleri Kütüphanesi web sitesi, Amargi Dergi ve Feminist Politika dergisi web siteleri gibi çevrimiçi arşiv sahaları söz konusu feminist blogosferi oluşturan çeşitli örnekler olarak sıralanabilir.
2000’ler ayrıca üniversitelerde kadın emeği, kadına yönelik şiddet ve tarih feminist bir perspektiften çalışılmaya devam ederken etnisite, kimlik, beden, erkeklik, medya, militarizm, milliyetçilik gibi alanlar da yoğun olarak çalışılmaya başlanır. Queer çalışmaları ise yeni bir disiplin olarak bütün hızıyla çalışılmaya devam etmektedir. 2003’den beri yapılan “8 Mart feminist gece yürüyüşü”, Gezi’den sonra yaygınlaşır ve gücümüze güç katmaktadır.
–
Bu makalenin ilk taslağı “2000’li yıllarda Türkiye’de feminist olmak” başlığıyla, Havle Kadın Derneği’nin düzenlediği “Feminizmin Yerelleşmesi” adlı konferansta, 19 Aralık 2020 tarihinde sunulmuştur. Feminizmin Yerelleşmesi konferansımızın diğer metinlerine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.